Çağlar Aşan Vakıf Eseri Atik Valide Külliyesi'nin Ev Sahipliğinde ''Vakıf Haftası''

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından her yıl düzenlenen Vakıf Haftası etkinliklerinin ev sahibi kurumlarından Üniversitemizde, bu yıl tema ile aynı adı taşıyan “Vakıf Medeniyetinde Sosyal Politikalar, Sosyal Yardımlar” paneli 10 Mayıs'ta gerçekleştirildi.

İstanbul Vakıflar I. ve II. Bölge Müdürlüğü tarafından Üniversitemizin iş birliğinde, 9-15 Mayıs Vakıf Haftası kapsamında Üsküdar Yerleşkesi’nde düzenlenen panele, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Üniversitemizin mensupları ile çok sayıda davetli katıldı.

Selamlama konuşmasını yapan İstanbul Vakıflar II. Bölge Müdürü Musa Akdeniz, özünde yardımlaşma ve dayanışma duygusu bulunan vakıfların, Türk-İslam dünyasında birbirinden önemli hizmetleri üstlenen, günümüzde ise modern devletlerin yapmakta olduğu çok sayıda kamusal görevi yüzyıllar boyunca başarıyla yerine getiren kurumlar olduğuna işaret ederek, “Vakıf medeniyetinin günümüzdeki temsilcisi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü vakıf eserlerin restorasyonunu yapan bir kurum olmanın çok ötesinde, asırlardır başta insanlar olmak üzere tüm canlılara hizmet etmiş bir geleneğin temsilcisi, manevi duyguların, dayanışma ve iyilik ruhunun gelecek nesillere aktarılmasını kendine görev edinen kadim bir kurum olmuştur. Kadim medeniyetimizin yapı taşını oluşturan vakıf anlayışı ve onun bugünkü temsilcisi olan bizler, vakfet, yaşat, yaşa ilkeleriyle bu hazineyi gelecek kuşaklara aktarmaya devam edeceğiz.” diye konuştu.

“Vakıf, toplum oluşumunun ruhudur”

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından her yıl düzenlenen Vakıf Haftası etkinliklerine katkıda bulunmaktan memnuniyet duyduklarını belirterek konuşmasına başlayan Rektörümüz Prof. Dr. M. Fatih Andı, toplum, medeniyet, şehir ve şehrin ruhu kavramları etrafında vakıf olgusunu ele aldı.

Şehir, toplum ve medeniyet arasındaki ilişkiyi açıklayarak her şehrin bir medeniyet dairesi içinde var olduğunu kaydeden Andı, Müslüman bir toplumun aidiyet ve hassasiyet noktalarının, değerler toplamının içinde vakıf kavramı ve bu kavramın hayata yönelik pratiği olarak vakıf eserleri ve mimarisinin şehri yapan unsurlar arasında önde geldiğinin altını çizdi.

Vakıf anlayışı ve uygulamasının kendisini gerçekleştiren Müslüman toplumların hayata ve hayat ötesine bakışını yansıttığını, ardında bir ahiret anlayışı, sadaka-i cariye niyeti olduğunu ifade eden Andı, “Vakıf müessesesi mal edinme, temellük etme, servet biriktirme gibi insani hırs ve refleksler karşısındaki tavrımızı da gösterir. Belki de en önemlisi vakıf anlayışı ve uygulaması insana bakışımızı, onu varlıkla ilişkilerimiz içinde nereye oturttuğumuzu da gösterir. Zira vakıf, kalıcılık niyet ve isteğidir. Faniliğin ötesine sıçrayabilme çabasıdır. Vakıf, yaratanın talebi üzere yaratılan ile hayır odağında ilişki kurma iradesi ve niyetinin en temel tezahürlerindendir.” ifadelerini kullandı.

İnsan kalabalıklarının dayanışma ve yardımlaşma ruhu ile anlamlı bir toplum hâlini aldığını, toplulukları toplum hâline getirenin de bu dayanışma ruhu olduğunu belirten Andı, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu anlamın oluşmasında yani kalabalığın insicamlı bir topluma dönüşmesi sürecinde vakıf anlayışı ve uygulamasının rolü her şeyden evvel budur. O zaman vakıf dediğimiz bu müessesenin bir ucu öte dünyaya yönelik niyetlerimizi, beklentilerimizi barındırıyor, fakat aynı zamanda vakfın dünyevi bir tarafı da var. İnsanın sosyal ihtiyaçlarını giderme olduğu kadar, insanı insana bağlayan bir zamk, bir ilmek işlevi de görüyor. Bizim medeniyetimiz İslam toplumunu inşa ederken tam da bu zamkı öne çıkarmış, vakfı, toplum oluşumunun ruhu yapmıştır. Bu açıdan vakıf sosyal hayatın her bir tarafını kuşatan bir olgu olarak geçmişten bugüne gelmiştir.”

Hayırseverliğin sürdürülebilir hâli

Panelin moderatörlüğünü üstlenen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, vakfı, “insanın içinde var olan hayır ya da hayırseverlik duygusunun sürdürülebilir kurumsallaşmış şekli” olarak tanımlayarak, Üniversitemize ev sahipliği yapan Atik Valide Külliyesi örnekliğinde şunları kaydetti:

“Bir Hanım Sultan, Mimar Başını çağırıyor. Bana öyle bir mekân yap ki insan hasta ise şifa bulsun, aç ise karnını doyuracak bir imareti olsun. Dost meclisi arıyorsa bir aşhanesi olsun, eğer zahitse bir tekkesi olsun, eğer ilim taliplisiyse etrafında sıbyan mektebinden medresesine kadar farklı seviyelerde eğitim kurumları olsun. İşte biz böyle bir binanın, külliyenin içerisindeyiz. Nurbanu Valide Sultan’a rahmetle bu programı açmak istedim. O, tüm bunları içine alan, yardımlaşmanın, paylaşmanın her yönünü ortaya koyan Atik Valide Külliyesini bize emanet etmiştir. Bugün o sürdürülebilirlik duygusu içerisinde hem Vakıflar Genel Müdürlüğü hem eğitim kurumu olarak bir araya gelerek, bu vakfın nimetlerini ve sonuçlarını konuşabiliyoruz.”

“Vakıflar insanları mutlu kılmak için tesis edilmiştir”

İmaret kültürü üzerinden vakıf medeniyetimizdeki sosyal politikaları uygulamalarıyla aktaran Tarih Bölümü Dr. Öğr. Üyesi İlhami Danış, genellikle külliyenin bir parçası olarak inşa edilen imaretlerin sosyal yardımlaşma, dayanışma ve paylaşım anlayışının bir ürünü olduğunu, külliyenin aynı zamanda mutfağı olan imaretlerin, külliye çalışanlarına, medrese talebelerine ve yoksullara sıcak yemek dağıtan bir birim olarak konumlandığını söyledi.

İmaretler sayesinde yardıma muhtaç kişilerin ihtiyaçlarının karşılanarak toplumsal bağ ve dayanışma sağlandığını dile getiren Danış, “Sosyal niteliği bakımından en dikkate değer vakıf eserlerinden biridir imarethaneler. İmaretin işlevi; içinde bulunduğu külliyenin çalışanlarına, mektep ve medrese talebelerine, tekke ve zaviye dervişlerine, yörenin fakirlerine, aynı zamanda fakir veya zengin bütün yolculara parasız yemek vermektir. 16. yüzyılda İstanbul külliyelerine bağlı imaretlerde günde 500 ile 1000 kişi yemek yerdi. 18. yüzyılda bu sayı 30 bine ulaşmıştır. Vakıf eserleri, insanların ruhi, fikri, zihni, bedeni ihtiyaçlarını karşılamak ve onları mutlu kılmak için tesis edilmiştir.” dedi.

Devlet geleneğini ebediyen yaşatan kurumlar

Osmanlı Devleti’nin toplumsal ve iktisadi sistemi içinde önemli görevler üstlenmiş vakıf kurumunun gelenekselden moderne geçiş sürecinde modern eğitim kurum ve araçlarının gelişmesinde üstlendiği işlevler, vakıf anlayışı ve devlet geleneğinin devamlılığı üzerine konuşan Tarih Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Emine Tonta Ak, “Osmanlılar devletlerine şöyle bir isim takmışlardı; ‘devlet-i ebed müddet.’ Ebediyen yaşayacak bir devlet demek bu. Devletin adı değişse bile kurdukları sistemin devam edeceğine olan inancı içinde barındırıyorlardı. İmparatorluğun mirasçısı olan ulus devletin geçmişten bugüne sistem ve devlet kültürü olarak da taşıdıkları hesaba katıldığında, örneğin içinde bulunduğumuz bu külliye, devlet geleneğini ebed müddet yaşatan kurumların başında vakıf kültür ve anlayışının geldiğini bize göstermektedir.” diye konuştu.

Osmanlıların kurdukları devlet sisteminin esnek ve pragmatik yapısı sayesinde uzun ömürlü bir devlet modeli oluşturmayı başardıklarına, bu başarının arkasında da her devrin şartlarına, ihtiyaç ve meselelerine uygun biçimde yenilenme ve tanzim edilme becerisi olduğuna dikkati çeken Ak, şöyle devam etti:

“Değişen şartlara uyum sağlayan akıllı devlet modelinde vakıf sistemi en önemli kaldıraçtır. Osmanlı Devleti henüz kuruluş yıllarında oluşturduğu vakıf kurumu sayesinde geniş bir coğrafyada şehirleşmeyi, refah içinde bir toplum yaratmayı başarmıştır. Vakıf kurumu da Osmanlı Devlet sistemini oluşturan diğer kurumlar gibi zamanla ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar bağlamında tanzim edilmiş, dönüşmüştür. Osmanlılar, müesseseleri bozmadan tanzim ve uyumlama kabiliyetleriyle sistemin köhneleşmesinin önüne geçebilen esnek bir devlet aklına sahiptir. İmparatorluk bu sayede dünyada eşi olmayan bir ömre, tek bir hanedan silsilesi içerisinde erişmiştir.”

Panelde, İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nden Dr. Mehmet Ali Bolat ile Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı (HEKVA) Yönetim Kurulu Başkanı Piyale Çitil de günümüzdeki vakıf uygulamaları ve çalışmalarını dinleyicilerle paylaştı.

“Vakıf Medeniyetinde Sosyal Politikalar, Sosyal Yardımlar” paneli, Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Fahameddin Başar’ın konuşmacılara ve dinleyicilere teşekkürlerini sunmasının ardından, katılım belgelerinin ve hediyelerin verilmesiyle sona erdi.