Ayasofya'nın cami olarak açılması kararının ardından biz de FSM DUAM olarak bu konuda uzman hocalarımız Prof. Dr. Fahameddin Başar, Prof. Dr. Mustafa Kaçar, Prof. Dr. Suphi Saatçi'den konuyla ilgili görüşlerini aldık. Prof. Dr. Fahameddin Başar, kararla ilgili görüşlerini şu değerlendirmelerde bulundu:
"10 Temmuz 2020. Tarihi bir gün yaşıyoruz. Ortaçağ İstanbulu’nun en büyük mabedi olan Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle birlikte camiye dönüştürülmüş, 481 yıl şehrin Ulucamii olarak hizmet etmişti. Fethin sembolu olan Ayasofya Camii fetihten hemen sonra Fatih’in hayratı olarak vakfedilmiş, sonraki dönemlerde etrafına yapılan yeni yapılarla büyük bir külliye haline getirilmişti. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’daki ilk medrese eğitimini de Ayasofya etrafındaki odalarda başlatmıştı. İstanbul’un fethi, şehir ve Ayasofya için kurtuluş olmuş, Fatih Sultan Mehmed, şehrin yağmalanmasına müsaade etmeyerek, Ayasofya ile birlikte şehirdeki diğer eserlerin korunmasını üzerine almıştı. Oysa İstanbul fetihten iki yüz elli yıl önce Latinler tarafından işgal edildiğinde tahrip edilmiş, Ayasofya da Haçlıların tahribatından nasibini almış, amacı dışında kullanılmıştı. Osmanlı ise, külliye haline getirdiği Ayasofya Camii’ni asırlarca korumuş, vakıf sistemi sayesinde ayakta kalmasını sağlamıştı. 1934 yılında, o günlerin şartları sonucunda müzeye dönüştürülen Ayasofya Camii, çok şükür bugün yeniden cami haline getirildi. Milletimize, İstanbul’umuza hayırlı olsun. Fethin sembolu olarak Fatih Sultan Mehmed’in bizlere miras bırakmış olduğu bu Cami ilelebed yaşasın, bu kutlu günü yaşamamıza vesile olanlar payidar olsun."
"10 Temmuz 2020. Tarihi bir gün yaşıyoruz. Ortaçağ İstanbulu’nun en büyük mabedi olan Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle birlikte camiye dönüştürülmüş, 481 yıl şehrin Ulucamii olarak hizmet etmişti. Fethin sembolu olan Ayasofya Camii fetihten hemen sonra Fatih’in hayratı olarak vakfedilmiş, sonraki dönemlerde etrafına yapılan yeni yapılarla büyük bir külliye haline getirilmişti. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’daki ilk medrese eğitimini de Ayasofya etrafındaki odalarda başlatmıştı. İstanbul’un fethi, şehir ve Ayasofya için kurtuluş olmuş, Fatih Sultan Mehmed, şehrin yağmalanmasına müsaade etmeyerek, Ayasofya ile birlikte şehirdeki diğer eserlerin korunmasını üzerine almıştı. Oysa İstanbul fetihten iki yüz elli yıl önce Latinler tarafından işgal edildiğinde tahrip edilmiş, Ayasofya da Haçlıların tahribatından nasibini almış, amacı dışında kullanılmıştı. Osmanlı ise, külliye haline getirdiği Ayasofya Camii’ni asırlarca korumuş, vakıf sistemi sayesinde ayakta kalmasını sağlamıştı. 1934 yılında, o günlerin şartları sonucunda müzeye dönüştürülen Ayasofya Camii, çok şükür bugün yeniden cami haline getirildi. Milletimize, İstanbul’umuza hayırlı olsun. Fethin sembolu olarak Fatih Sultan Mehmed’in bizlere miras bırakmış olduğu bu Cami ilelebed yaşasın, bu kutlu günü yaşamamıza vesile olanlar payidar olsun.
Prof. Dr. Mustafa Kaçar karar hakkındaki düşüncelerini şu şekilde ifade etti:
"Büyük matematikçi ve astronom Ali Kuşçu, 1470 yılında burada ders verdi. Sıfır derece meridyeni Ayasofya'nın kubbesinden geçirdi. Böylece Ayasofya Dünyanın merkezi konumuna yükseldi. Ayasofya Cami-i Kebiri, 86 yıllık hasretten sonra Vakıfı Fatih Sultan Mehmet Han Gazi Hazretleri'nin Allah rızası için vakfettiği asli haline dönüştü. Bu dönüşüm, Türkiye Cumhuriyeti'nin tam bağımsızlık sembolü, İslam âleminde yeniden uyanışın müjdesi oldu."
Yüksek Mimar Prof. Dr. Suphi Saatçi karara dair şu görüşlerini aktardı:
"Bir pagan mabedi üzerine IV. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen ilk Ayasofya hakkında fazla bilgilere sahip değiliz. Bundan yüz yıl sonra inşa edilen ikinci Ayasofya da yangınlar sonucu yıkılarak harap olmuştur. Üçüncü Ayasofya ise VI. yüzyılda yapılan bugünkü mabettir. İstanbul’da en eski kültür mirası olarak günümüze ulaşan Ayasofya, Osmanlı dönemine kadar birçok onarım geçirmiştir.
Osmanlı’nın 1453 yılında devraldığı Ayasofya 6 yüzyıla yakın bir süreden beri Türklerin elinde bulunuyor. Bir mabet olarak Ayasofya 567 yıldır büyük bir özen ve dikkatle korunmaktadır. Fatih devrinden itibaren Ayasofya’nın kullanım biçimi değişmiş ve buna göre onarımlar yapılmıştır. Daha sonra gelen Osmanlı padişahları II. Bayezid, II. Selim, III. Murad, I. Ahmed, III. Ahmed, I. Mahmud, II. Mahmud, Abdülmecid ve II. Abdülhamid dönemlerinde bazen geniş, bazen sınırlı olmak üzere onarımlar geçirmiştir. Ayasofya Cumhuriyet döneminde tarih boyunca onarım ve bakım görerek günümüze gelmiştir.
Osmanlı dönemindeki en kapsamlı onarım XVI. yüzyılda Mimar Sinan tarafından II. Selim döneminde gerçekleşmiş ve Ayasofya bugünkü halini almıştır. Osmanlı döneminde Ayasofya’ya medrese, minareler, türbeler, şadırvan, sıbyan mektebi, imaret, kütüphane, hünkâr sofası, hünkâr mahfili ve muvakkithane eklenmiştir. Kısacası Ayasofya bir Osmanlı Külliyesine dönüşmüştür.
Bunca yıldır itina ile Ayasofya’yı elde tutan milletimiz, başka dinlere mensup mabetleri de korumuş ve onarmıştır. Tarih boyunca Türkler yaşadıkları coğrafya sathında bulunan herhangi bir mabedi yıkıp tahrip etmemişlerdir. Ancak sözde medenî topluluklar, Müslümanlara ait cami ve benzeri ibadet mekânlarını yıkarak tahrip etmişler, bir kısmını ahır veya saman deposu yaparak aşağılamaya çalışmışlardır. İşgal ordularının Edirne’den ta Yeşilköy’e kadar yaklaşması sırasında birçok cami tahrip edilmiş ve minareleri yıkılmıştır. Halen batılı ülkelerin sınırları içinde kalan ve yıkılmaya yüz tutan Osmanlı camileri ile diğer tarihî yapılar onarmamaktan başka, bunları onarmak isteyen Türkiye’ye izin dahi verilmemektedir.
Dünya Kültür Mirası olarak tescil edilen Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi doğru değildir, diyenlere de bir çift sözümüz olacaktır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Dünya Kültür Mirası diye tescil edilen eserler. Başta da Selimiye Camii buna en güzel örnektir. Selimiye’nin Dünya Kültür Mirası olarak tescil edilmesi, orada namaz kılınıp ibadet edilmesine engel teşkil etmez. Bunun Notre Dame Katedrali gibi dünyada daha birçok örneği vardır. Bu bakımdan bizim bütün bir insanlık mirası kabul ettiğimiz Ayasofya hakkında konuşanlara, bu gerçekleri de hatırlatmak gerekir."